İlk fotoğrafta gülen benim. Sıradan bir fotoğraf. Ama o gülümsemeye yol açan, hayatımda yaşadığım en güzel tecrübelerden birisi. Foto 2011'de Uganda'da Bwindi ormanında dağdan inerken çekildi. O zaman bir şeyler yazmışım o seyahatle ilgili, biraz revize edip burada paylaşıyorum. Sonraki fotoğraflar bana ait.
..."Bulduk onları" dedi önümüzde ilerleyen rehber. Palası ile sık bitki örtüsü içinde açtığı aralıkta ilerlemeye çalışırken kafamı kaldırıp ileriye baktım. Yeşil bir duvar, bir de önümdeki park bekçisinin sırtındaki silahtan başka bir şey göremedim...
Neredeyse 2 saattir dik yamaçlarda tırmanıyoruz. Başka bir şey için olsa çoktan vazgeçip, "deli miyim ben" diyerek geri dönerdim. Üstelik ağır sırt çantamı da "portör" adı verilen görevliler taşıyor. Ama değil 2 saat, 12 saat olsa devam edeceğiz. Uzun zamandır hayalini kurup, bu kadar yol geldikten sonra geri dönüş yok.
Sabah erken saatte öncü korucular grubun yerini tespit ettiler. Yol boyunca rehberimiz telsizle haberleşip nerede oldukları konusunda bilgi alıyor. Aradığımız grup hareket halinde olduğundan ne kadar zamanda ulaşabileceğimiz kesin değil. Tırmanıyoruz. Toprak yolda başlayan yürüyüş dar bir patikada tırmanışla devam ediyor. Rehber yaklaştığımızı söyleyip patikadan ayrılıyor ve palası ile otları, dalları keserek bize yol açıyor. Bitki örtüsü yer yer o kadar sıkı ki, yerde toprağı görmek mümkün değil. Ağaç kökleri ve yaprak yığınlarına basarak ilerliyoruz.
"Bulduk onları" dedi önümüzde ilerleyen rehber. Palası ile sık bitki örtüsü içinde açtığı aralıkta ilerlemeye çalışırken kafamı kaldırıp ileriye baktım. Yeşil bir duvar, bir de önümdeki park bekçisinin sırtındaki silahtan başka bir şey göremedim. Küçük bir açıklıkta çantalarımızı bıraktık. Kameraları alıp tekrar çalıların arasında rehberi takip ettik. Gözlerim yeşilliğin arasında bir karartı arıyor ama bulamıyor. Dik bir yamaçtaki açıklığa ulaşıyoruz ve adeta "yerde ararken gökte bulmak" deyimi gerçek oluyor. İlerideki ağacın tepesinde iki adet karartıyı görüyorum. Evet bulduk onları.
Dağ Gorilleri. Dünyada sadece Uganda, Ruanda ve Kongo sınırındaki dağlık alanda yaşıyorlar. Toplam birey sayısının 790 civarında olduğu düşünülüyor. Yaklaşık her 10 milyon insana karşılık 1 dağ gorili. Her bir dağ gorilinin ölümünün popülasyon üzerindeki etkisi 10 milyon insanın ölümüne denk. Ne kadar korkunç bir hesap. Nesli tükenme tehdidi altındaki canlılar listesinde ilk sıralarda yer alıyorlar. Yaşam alanı kaybı, kaçak avcılık ve insanlardan bulaşan hastalıklar nesilleri üzerindeki en büyük tehditler. Yıllarca bu hayvancıklar vücut parçalarından süs eşyası yapmak için avlanmışlar. Yavruları evcil hayvan ticareti için ailelerinden koparılmış ki çoğunlukla yavrularını korumak isteyen aileler tümüyle öldürülmüş. Erişkinler hayvanat bahçelerine pazarlanmış. Yaşadıkları ormanlar tarla açmak için kereste elde etmek için kesilmiş yakılmış. Ne yazık ki yaşam alanları, Afrika'nın en yoğun insan nüfusuna sahip bir alanında sıkışmış durumda ve daha da kötüsü bu bölge dünyanın en hızlı nüfus artışına sahip. Ancak her şey o kadar da kötü değil, en azından şimdilik. Son yıllarda, eko-turizmin sağladığı finansmanla desteklenen yoğun koruma faaliyetleri ile nüfuslarında anlamlı bir artış sağlanmış.
Ağacın tepesine bakmaya çalışırken kendimize uygun bir yer arıyoruz. O sırada 2-3 metre aşağımızda ağaçların altında birkaç birey daha olduğunu görüyoruz. Birden aralarından garip bir homurtu yükseliyor. Gümüş sırt (silverback), grubun erkeği ve lideri kendini gösteriyor. Yaklaşık 200 kg ağırlığındaki bu canlıyı bu kadar yakından görmek tüylerinizi diken diken etmeye, nefesinizi kesmeye yetiyor. Rehber hemen karşılık veriyor ve birkaç kez homurtu-gurultu arası bir ses çıkarıyor. "Biz dostuz, sorun yok, seni selamlıyoruz" anlamına gelen bu sesleri duyan gümüş sırt tekrar çalıların arasına karışıp arkasını bize dönüyor. Teorik olarak gorillere 7 metreden fazla yaklaşmak yasak. Ana sebep bizden onlara bulaşabilecek hastalıklara engel olmak, ayrıca her ne kadar insana alışık olsalar da sonuçta vahşi canlılar. Ne yapacaklarını önceden bilmek her zaman mümkün değil. Ama şu andaki arazi yapısı nedeniyle 7 metre kuralı pratikte mümkün değil. 3-4 metre mesafede konuşlanıp izlemeye ve fotoğraf çekmeye başlıyoruz. Bu grup 16 bireyden oluşuyor ama şu anda sadece 7-8 tanesi görüş alanımızda. Diğerleri etrafta bir yerlerde olmalı. Yetişkinler birbirlerinin üzerindeki parazitleri, karıncaları ayıklıyor. Bir anne yere uzanmış, yavrusu üzerinde hoplayıp zıplıyor, ağaçlara tırmanıp yere düşüyor ve sürekli bir şeyler atıştırıyor. Otobur olan bu canlılar günün büyük bölümünü yaprak, dal ve meyve yiyerek geçiriyor.
Onlarla birlikte sadece bir saat geçirme iznimiz var. Hastalık bulaştırma ihtimalini azaltmak için daha fazla kalamıyorsunuz. Nezle-grip gibi bir hastalığınız varsa zaten yanlarına çıkmanız yasak. Aşağıda muayene etmiyorlar ama, park merkezinde sabah herkese bir video izletiyorlar ve bence o sırada insanları gözlemliyorlar, burnu akan, aksıran tıksıran var mı diye.
Bir saat o kadar çabuk geçiyor ki. Daha az önce geldik derken rehber sürenin dolduğunu ve geri dönmemiz gerektiğini söylüyor. Herkes yüzünde garip bir gülümsemeyle yanlarından ayrılıp, patikaya doğru ilerlemeye çalışırken birden yanımızdaki ağaçların arasında uzanmış, şekerleme yapan bir dişi görüyoruz. Uykulu gözlerle bize bakıyor. Fotoğraflarını çekmeye çalışırken arkamda bir hışırtı duyup geri dönüyorum. Biraz geride duran Tülin'in hemen arkasında, bodur bir ağacın tepesinde iri bir yavru bize bakıyor. Tülin o kadar yakın ki refleks olarak bir adım geri çekiliyor. Bir süre göz hizasında birbirlerine bakıyorlar. O sırada yavru dengesini kaybedip Tülin'in ayaklarının dibine yuvarlanıp bir sonraki çalılık arasında kayboluyor. Bu yakın temas sonrasında, kimsenin gorillere 7 metre kavramını öğretmediğini anlıyoruz. Yaklaşmak bize yasak ama onlara serbest.
Biraz ileride geldiğimiz yol üzerinde oturan diğer bir erişkin dişi var. 3-4 metre mesafede kahverengi gözlerini bana dikiyor. O masum gözlere bakarken birden içimi büyük bir hüzün kaplıyor. Bu barışçıl, kendi halinde yaşayan canlılara yaptığımız kötülükler hızla beynimi kaplıyor. Onlara çektirdiğimiz acılar için çok ama çok özür dilemek istiyorum. Varolmamın ağırlığı altında ezilirken onunla bir süre vakit geçiriyorum. Daha sonra çalıların arasından yeni bir yol bulup patikaya ulaşıp gruba katılıyorum. İnişimiz daha kolay oluyor. İnişte mola verip öğle yemeğimizi ormana karşı atıştırıyoruz.
Otelimize dönerken yol boyunca sırıttığımı hissediyorum. Daha önce bu kadar keyif aldığım kaç şey yapmıştım acaba?
Aklımda çok sevdiğim bir söz ; "Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür"
Bu arada; bekçinin sırtındaki silah ormanda yaşayan fillere karşı bir güvenlik önlemi. Amaç, eğer filler ile karşılaşırsak ve bize fazla yaklaşırlarsa havaya ateş açıp fillerin uzaklaşmasını sağlamak.
....
Not: İzlememişler için 1988 yapımı, Sigourney Weaver'ın başrolde oynadığı, ünlü primatolog Dian Fossey'in hayatını anlatan "Gorillas In The Mist" filmini öneririm.
Comentários